Eminim arka koltukta oturmak, bir günlük de olsa çok özel hissettirecektir, ancak ön taraf da hiç fena sayılmaz. Bu arada baştan söyleyelim; bu otomobilin sürücü ya da ön yolcu koltuğunda olmak hiç karizmatik bir durum değil, çünkü bu otomobillerin, en azından Phantom’un sürücü koltuğu daha çok özel şoförler için. Phantom’u kullanırken çevredeki meraklı gözlerin sizin üzerinizde olacağı yanılgısına kapılmayın, çünkü o gözler daha çok arka koltukta kimin olduğunu görmeye çalışıyor. Phantom’u, yani burada gördüğünüz gümüş renkli iri Rolls’u sadece otomobil olarak tanımlamak ona büyük bir saygısızlık olur. Öyle ki, muhteşem ötesi, ultra lüks, olağanüstü gibi tamlamalar kullanmadan Phantom’dan bahsetmek imkansız gibi. Her ne kadar bir İngiliz dergisi olsak da, bir Rolls Royce kullanabileceğimizi hiç düşünmemiştim. Ancak markanın Türkiye distribütörlüğünü üstlenen Royal Motors, beklediğimizin ötesinde bir profesyonellikle Rolls Royce test araçlarını basına tahsis etmeye başladı ve böylece biz de bu en prestijli İngiliz otomobillerini kullanma fırsatını yakalamış olduk. Tamam, bu diğerlerinin aksine, birkaç günlük bir test sürüşü değil ve bu yüzden de derinlemesine bir inceleme yapamayacağız.

Daha çok bazı teknik detayları ve bu iki farklı Rolls Royce’un en etkileyici yanlarını sizlerle paylaşmaya çalışacağız. Kullandığımız ilk Rolls Royce olan Phantom, markanın en klasik görünümlü modeli. Wraith ve Ghost gibi daha modern çizgiler sunan diğer modellerin aksine Phantom, geçmişe gönderme yapan bazı detaylara sahip ki, her neslinde heybetini koruyan devasa ön ızgara da bunlardan biri. Dışarıda üst düzey bir krom bolluğu var. ‘Spirit of Ecstasy’ olarak adlandırılan ve bir düğme ile ızgaranın içerisine gizlenen amblem de tüm ihtişamıyla karşımızda. Küçük bir detay: Bu amblem, yaya güvenliği düşünülerek kaza anında otomatik olarak ızgaranın içerisine gizleniyor. Hareket halindeyken sabit kalan RR logolu jant göbeği de dışarıdaki bir başka enteresan detay. Bu dev otomobil 5.85 metrelik bir uzunluğa sahip, ancak listede ondan daha uzunu da var. Solda: Phantom’un sürücü koltuğunda olmanız, çevredeki insanların sizi bir özel şoför sanmasına sebep olabiliyor. Phantom’un Extended Wheelbase versiyonu 6.1 metreye yaklaşan bir uzunluğa sahip ki, kısa versiyon bile bu kadar iriyken, diğerinin heybetini aklımızda canlandırmak bile biraz zor. Phantom birbirine ters olarak ve neredeyse 90 derecelik bir açıyla açılan kapılara sahip. Eğer bir rampada duruyorsanız, arka kapıyı içeriden açmak ciddi bir kuvvet gerektiriyor, ancak Phantom’un arka koltuğunda oturanlar bunu dert etmeyecektir.

Ne de olsa kapı açma görevi şoförün. Tabii eğer hava yağmurluysa -ki İngiltere’de genellikle yağmur yağar- arka kapının içine gizlenmiş şemsiyeyi açmak da şoförün işi. Bu arada, bu şemsiyenin kalitesinin de çok üst seviyede olduğunu söylemeliyim. Phantom, bugüne kadar gördüğümüz en lüks ve prestijli kabine sahip. Sadece arka taraf değil, sürücü bölümü de ultra yüksek bir lüks sunuyor. El işçiliğiyle şekillenen kabindeki malzemeler göz alıcı bir ortam yaratmakta. Paspaslar bile gerçek koyun postundan yapılmış ve bagajın içerisindeki kaplama çok davetkar. İçeri girip bagaj kapağını üzerinize kapatmak bile isteyebilirsiniz. Phantom’un kabinindeki kumanda yerleşimi, pek alışık olmadığımız türden. Mesela elektronik anahtarı soktuğunuz yııva, start-stop butonu ve park freni direksiyonun solunda yer alıyor; koltuk ayarları da kol dayamanın içerisinde. Vites kolu, Mercedes’lerde olduğu gibi direksiyon kolonunda, ancak kullanımı biraz farklı. Ön konsoldaysa, saatin olduğu ahşap bölüm dönerek bir ekrana dönüşüyor ve RR Phantom’un klasik ön konsoluna biraz teknoloji katıyor.

Bu otomobil daha önce hiçbir lüks modelde görmediğimiz bazı detaylara da sahip: Mesela; ön konsoldaki bölmede kapaklı bir puro kutusu, arkada ise şampanya soğutucusu ve kadehlikler yer alıyor. Arka koltuklardaki ahşap masalar, iki büyük ekran ve tavandaki yıldız efektli ambiyans aydınlatmaları da Phantom’un sıradan bir lüks sunmadığım gösteriyor. Kadehlikler ve şampanya soğutucudan da anlayabileceğiniz gibi Phantom’un arka koltuğu kesinlikle çok çekici. Bununla birlikte ağırlığı 2560 kg olan bu devin sürüşü de bir o kadar cezbedici, çünkü dev motor kaputunun altında 6.7 litrelik 48 supaplı bir V12 motor görev yapıyor. Phantom’un 12 silindirli motoru 460 bg güç ve 720 Nm tork değerleri sunuyor. 6-ileri otomatik şanzımanla kombine edilen motor, dev cüsseli otomobili. 0’dan 100 km/s hıza 5.9 saniyede ulaştırıyor ve bu hızlanmayı pek fark etmiyorsunuz bile, çünkü Phantom’da herşey konfor odaklı ayarlanmış. Gaz pedalını, kaliteli paspaslara yapıştırdığınızda, içeriden çok fazla duyulmayan homurtulu V12 sesiyle birlikte, otomobil burnunu hafifçe yukarı kaldırıyor ve hızlanmaya başlıyor. Siz de bu sırada, çarşaf gibi bir denizde ultra lüks bir yat kullandığınızı düşünmeye başlıyorsunuz. Phantom’un kabininde dışarıdaki dünyadan tamamen izolesiniz. Ne motor, ne yol, ne de rüzgar gürültüsü… Sürüşe derin bir sessizlik hakim. Ayrıca süspansiyonlar öyle iyi çalışıyor ki, yoldaki çukurları pek hissetmiyor ve adeta akarak ilerliyorsunuz; hem de 21 inçlik devasa jantlara rağmen. Phantom ağırbaşlı bir şekilde hızlanıyor ve ağır gövdesine rağmen güvenli bir şekilde yavaşlamayı da başarıyor. Otomobilin beceremediği tek şey az yakıt tüketmek. Gerçi bu otomobile sahip olan kimse, ondan düşük bir yakıt tüketimi beklemeyecektir.

Şehir içinde 24 litre tüketen, ortalamasıysa 14.8 litre olarak açıklanan otomobil, İstanbul caddelerindeki yolculuğumuz sırasında 18 litrelik bir tüketime imza attı ki, bu rakam 1 milyon 90 bin euroyu gözden çıkaran sahipleri için pek önemli olmayacaktır. Evet, yanlış duymadınız Rolls Royce Phantom yaklaşık 3 milyon TL’lik bir etikete sahip ve bu rakamın yarısından büyük bir bölümü vergi olarak alınıyor. Yani dünyanın en lüks otomobilini kullanmanın bedeli de kendisi gibi biraz ağır. Tabii listede daha düşük fiyatlı modeller de var ve kullandığımız diğer RR modeli olan Ghost da bunlardan biri. Durun, hemen heyecanlanmayın, bu otomobil de 858.125 euroluk bir etiket taşıyor ve buradaki uzun dingil mesafeli Extended Wheelbase versiyonu ülkemizde 953.275 eurodan satılıyor. Bu otomobil, 5.57 metre uzunluğunda olmasına rağmen, Phantom’un standart dingil mesafeli versiyonundan 28 cm kadar daha kısa. Ghost, Phantom kadar klasik görünmüyor ve daha modern bir tasarım sunuyor. Daha az dikkat çekiyor, ancak insanlar bu otomobile de yine bir uzay aracıymış gibi bakmaktan kendilerini alamıyorlar. Ghost daha küçük bir ızgaraya sahip ve Spirit of Ecstasy bu sefer ızgarayla bir değil. Kabin de tıpkı otomobilin dışı gibi daha modern bir tasarıma sahip, ancak kalite ve işçilik seviyesi yine üst düzeyde. Tıpkı Phantom gibi Ghost’un da kapıları birbirine ters şekilde açılıyor ve arka koltuk, uzun dingil mesafesi sayesinde çok rahat. Arka koltukları, kol dayamanın yanındaki düğmeleri kullanarak ayarlamak mümkün. Tavandaki yıldız efektli ambiyans aydınlatmaları ve şampanya soğutucu bu otomobilde bulunmuyor, ancak arka koltuktakiler için ekranlar ve masalar bu otomobilde de mevcut. Ghost’un daha modern bir yaklaşımla tasarlandığı, sürücü mahallinde de anlaşılıyor. Şayet elektrikli kontak anahtarının ve koltuk ayarlarının yerleri bu sefer alıştığımız noktalarda yer alıyor.

Yine büyük bir otomobil, ancak Phantom’da yaşadığımız devasalık hissi burada çok fazla hissedilmiyor ve manevraları, neredeyse bir Mercedes S-serisindeki kadar rahat yapabiliyoruz. Ghost’un sunduğu konfor yine üst düzeyde, ancak bu konuda bir başyapıt olan Phantom’un birkaç adım gerisinden geliyor. Bu arada Phantom’un süspansiyon konforunun ve yalıtımının ekstrem seviyelerde olduğunu hatırlatalım; yani konfor değerlendirmesinde bir referans olamaz! Ghost’un süspansiyonları da Phantom’a göre biraz daha sıkı ve bu sayede gövdesi ani direksiyon girdilerine daha iyi tepkiler veriyor. Phantom’da da karşımıza çıkan bir detay olarak Ghost’un gösterge tablosunda da devir saati yerine başka bir göstergeye yer verilmiş. Bu göstergenin üzerinde güç rezervi yazıyor ve ayağınızın altında yüzdesel olarak ne kadar güç kaldığını buradan görebiliyorsunuz. Ghost’ta da 48 supaplı 12 silindirli bir V motor görev yapıyor, ancak bu sefer ayağımızın akında 460 değil, 563 beygirlik bir güç var. Ayrıca motorun torku da Phantom’dakine göre 60 Nm daha fazla. Bu da performansta hissedilir bir fark yaratıyor ve Ghost’u O’dan 100 km/s hıza 4.8 saniyede ulaştırıyor. Maksimum hız ise 250 km/s. Ghost, Phantom’dan daha ekonomik bir otomobil. Ancak yine de ortalama tüketim 13.7 litre olarak veriliyor ve pratikte 17 litre seviyelerinde seyrediyor. Yani fark öyle çok da büyük değil. Bunun yanında sürüş hissi büyük RR’den daha keskin ve sportif. Motorun hırıltılı sesini de daha çok duyuyorsunuz. Yine de markanın imajını göz önüne alacak olursam, sürüş hissi açısından tercihim Phantom olurdu. Sonuçta ben bir RolIs Royce’dan sportiflik beklemiyorum. Bence onu tercih edenler de benzer şekilde düşünüyordur. İster Ghost, ister Phantom… Hangi modeli olursa olsun Rolls Royce, bildiğimiz lüks kavramının biraz ötesine geçiyor. Ancak eğer bir petrol kuyunuz veya inşaat şirketiniz yoksa bu konforu deneyimlemeniz de pek mümkün olmayacaktır. Tabii bir özel şoför değilseniz…

Kaynak: EVO

Galeri















Share.

Leave A Reply Cancel Reply

Exit mobile version